KİMİ DİN ADAMLARINDAKİ ŞEYTAN’A AİT 3 ÖNEMLİ SIFAT!
Dinî düşüncelere baktığımızda, onların Şeytan’ı 3 önemli sıfat ile vasıflandırdıklarını görüyoruz!
Birincisi onu, “din adamlığı” sıfatı ile vasıflandırmalarıdır! Yani dini düşünceler İblis’ in altı (ya da altmış) bin yıl Allah’a ibadet ettiğinden ve meleklere cemaat namazı kıldırıp onlara vaazlar verdiğinden söz ederler! Kısacası, her üç semavi dinde de İblis’ e “din adamı elbisesi” giydirilmiştir! Yani İblis, semavi dinlere göre insanları, Allah katından kovulduktan itibaren “din” adı ile kandırmış ve O’ndan uzaklaştırmıştır! Daha doğrusu İblis kendiliğinden, gerçek dinin yerine uyduruk bir din oluşturmuştur!
İşte “din adamlığı” sıfatı, İblis’ in ilk sıfatıdır! Çünkü İblis bir din adamıydı ve aynen Samiri gibi ibadet ediyordu. Yani tarihi kayıtlara göre Samiri de İsrail oğullarından olan bir din adamıydı, hatta ona İsrailoğullarının Şeytan’ı da demek mümkündür!
Bilindiği üzere İsrailoğullarının ilk dönemlerinde onlarda Şeytan inancı diye bir şey yoktu. Yalnızca Samiri vardı ve bu da “din adamıydı!” Onlar için bir Altun Buzağı yaptı ve “Artık bu Buzağıya ibadet edin, sizin de Musa’nın da ilahı budur” (Taha: 88) dedi! İşte Tevrat’ta geçtiği gibi Kuran’da da bildirildiği üzere İblis’ in ilk sıfatı, onun din adamı oluşuydu!
İkinci sıfatı, “geçmişe bağlılıktır!” Yani eski inançlar üzerinden devam etme arzusunda oluşudur! Onun böyle bir arzuda olduğunu şuradan anlamak mümkün:
Allah İblis’ e “Adem’e secde et” (Kehif:50) dediğinde, İblis te aynen bizim kimi insanlarımızın yaptığı gibi, nasıl ki kimileri onlarca yıl belirli bir mezhebin fıkhını öğrenip onun üzerinden amel ediyor ve onu bırakıp başka bir fıkha amel etmeyi kendine yediremiyorsa, Allah’ın da kalkıp İblis’ e “bana altı (ya da altmış) bin yıldır yaptığın secdeyi terk edip bundan böyle Adem’e secde edeceksin” demesi, ona çok ağır geldi ve bu ilahi emri kendine yediremedi!
Hasılı, Allah’ın Adem’i yaratmasıyla birlikte yeni bir dönem başladı ve ibadetlerle ilgili, yeni bir çağa girilmiş bulunuldu! Fakat Şeytan eski ibadet hükümleri üzerinde ısrarlı oldu ve bundan dolayı da yeni ibadet şeklini reddetti! İşte bu da Şeytan’ın ikinci sıfatıdır!
Hasılı Şeytan’ın ikinci önemli sıfatı, eski hükümler üzerinde ısrarcı ve katı tutumlu oluşuydu! Yani onun, zamanın şartlarına uymaması ve çağa ayak uydurmamasıydı!
Daha doğrusu Allah, insan denen bu yaratığı var ettiğinde İblis’e yeni bir dönemin başladığını söyledi. Ona artık “Adem’e secde etmek gerekir” dedi. Çünkü Adem’e secde etmesi ile insanlığa secde etmiş oluyordu! Yani Allah İblis’ e, yaratmış olduğu insanlık ruhuna secde etmelisin dedi! Çünkü Kuran diyor ki, “Onu düzeltip ruhumdan ona üflediğimde, derhal onun için secdeye kapanın.” (Hicr: 29) Yani secde (boyun eğme ve saygı duyma), “insanlık ruhu ve insandaki ilahi ruh içindir. İşte Adem’de bulunan ruh, bu ruhtur!
Özetlersek Allah, İblis ve meleklere şunu demek istedi: “Ben bu Adem’i yaratmadan önce, bana ibadet ediyordunuz! Fakat şimdi ona secde ediniz!”
Buradaki secdeden kasıt, elbette ki boyun eğmektir. Çünkü o alemde toprak, meleklerde de alın yoktur ki, alınlarını toprağa koyup ona secde etmiş olsunlar! Dolayısıyla buradaki secdenin anlamı, “boyun eğmek ve saygı göstermektir!” Yani “Adem’e verdiğim bu ruh için tam anlamıyla ona boyun eğiniz!” diye emretti! Bundan dolayı ariflerin ekolünde, (mutlak olan Allah değil) “matlup olan Allah”, beşerde seyreden insanlık ruhudur! İşte böyle bir görüşe sahip olan birisi, bu düşünceyle ayrım yapmaksızın tüm insanları sever! Ve yine böyle biri, Allah’ı sevdiğinde tüm insanları da sevmiş olur! Yani genel insanlardaki seyreden tüm ruhu sevmiş bulunur! Onun için Yunus Emre der ki “Yaratılanı severim Yaratandan ötürü!”
İblis ise, böyle bir “ilahi ruha” secde etmekten sakındı. Yani insanlığın ters tarafında yerini aldı. İnsanlığın ters tarafı “şer” dir. “İnsanlığı sevmek ise”, “hayrı” tarafıdır! Dolayısıyla tüm Kuran ayetlerinden elde ettiğimize göre İblis için ikinci sıfat, tüm ilahi hükümlerdeki değişimlere düşmanlık etmesiydi! Yani İblis yeniliklere kapalı, eski kafalı, tutucu, muhafazakâr, katı görüşlü ve dogmatik biriydi!
Üçüncü sıfatı ise, “aldatıcılıktır!” Yani ortamı bozmak için her türlü hile, hurda ve yalan yere yemin etme vs. gibi şeylerden istifade etmesidir! Daha doğrusu her türlü fesat işleme, hilekarlıkta bulunma, düzenbazlık, fitne ve sahtekarlık gibi işleri yapma ve büyük günahlardan sakınmamasıdır!
Kuran, İblis’ in Adem’i aldattığını şu şekilde nakleder:
- “Rabbiniz size bu ağacı, sadece melek veya ebedileşen kimselerden olursunuz diye yasakladı” dedi.” (A’raf: 20)
Yani “siz bu ağaçtan yer iseniz, sonsuzlaşırsınız, asla ölmezsiniz!” Böylece, bu sözünün üzerine bir de yalan yere yemin edip onların kendine tam inanmalarını sağladı ve bu yolla da Âdem ile Havva’yı aldatıp cennetten atılmalarına sebebiyet verdi!
Kısacası İblis’ in üçüncü sıfatı, onun “aldatıcılığı” ve “değişimden yana olmamasıdır!” Buna ilaveten bir de hile, hurda, yalan yere yemin etme vs. gibi şeyler ile insanları kandırma özelliğine sahip bulunmasıdır! İşte bütün kötülüklerin (şerlerin) kaynağı da burasıdır!
Şimdi de “şerlerin kaynağını” kendi üzerimizden tatbik edelim!
Bilindiği üzere dünyadaki topluluklar içerisinde şerrin kaynağı “Siyonizm’dir!” Şu kadar zengin, mason, mafya, dünyayı çekip çeviren, İsrail’de yapılan zulümler vs., bunların eliyledir! Daha açıkçası, orta doğudaki İslam dünyasının sırtına bir hançer misali saplanan “İsrail”, Siyonizm düşüncesinin mahsulüdür. Bunlar bir avuç insan olmalarına rağmen, kocaman bir dünyaya çeki düzen veriyorlar! Hatta Batıdaki vicdan sahibi düşünürler bile bu konuyu çok iyi biliyor ve bundan ötürü de Siyonizm’e karşıdırlar!
Fakat bizim İslam ülkelerinde onları temsil edenler ve bizlere muhalefette bulunanlara bakıyorsunuz, onlar da eski düşüncelerin üzerinde kalmamıza ısrar ederler! Yani onlar, dinin zayıflamasını talep eden kimselerdir! Oysaki insanlığı güçlendiren ve şirki bizlere terk ettiren, bizleri tevhide bağlayan, aramızda saygı ve sevgiye sebep olan, insanî değerlerden doğup ortaya çıkan bu dindir!
Peki işi buralardan getirip, kendi aramızda terör, ölüp öldürme, topluluk ve kimliklerin ve yine örf-adet ve ananelerin katledilmesine vesile olanların, kısacası bu muhabbet dinini bozup onu kin, nefret ve düşmanlık dinine çevirenlerin kim olduğunu biliyor muyuz? Elbette ki bu, Şeytandır! Peki bu Şeytan şu anda nerede oturmuştur? Oysaki bizler Şeytan’ın gaybi bir güç olduğunu farz ediyoruz! Fakat ariflere sorduğumuzda onlar Şeytan’ın insan yaratması olduğunu söylerler! Yani (İblisi değil!) Şeytan’ı yaratanın insan olduğunu söylerler! Halkın avamı ise Şeytan derken, akıllarına yalnızca “İblis” gelmektedir!
İşte şu anda, şer, zıtlaşma, ırkçılık, taassup, tekfircilik, cinayet işleme vs. gibi tüm kötülüklerin kaynağı, elbette ki Şeytan’dır! Peki bu Şeytan “nerede gezip dolaşıyor?” derseniz! Bence bu Şeytan Sünni dünyaya ait tarikat, okul ve camilerdeki kimi mutaassıp, selefi, vahhabi ve harici zihniyete sahip, fitneci sözde din adamları ile Şii dünyaya ait Gûlat camiaları içerisindeki işleri güçleri mezhepçilik, taassup, kin, nefret, müminler arasında düşmanlık ve tefrika yaratmayla uğraşmak olan kimi din adamlığı kisvesine bürünmüş sözde “din adamlarıdırlar!”