aliekberkaragoz34 @ gmail.com

EHL-İ BEYT (a.s) AVUKATLIĞININ DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ

Tarihsel süreçte kadınların toplum içerisindeki konumları, çoğu zaman kültürel ve siyasal bağlamlarda geri planda kalmıştır. Aslen Batı tarzı erkek merkezli tarih yazımı, kadınların rolünü ikinci plana itmiştir. Oysa İslam tarihinde, özellikle de Ehl-i Beyt (a.s) çizgisinde, kadınların toplumsal adalet, insan onuru ve hak savunuculuğu bağlamında belirleyici roller üstlendiği görülmektedir. Bu kadınların direnişi, modern insan hakları söylemleriyle karşılaştırıldığında, İslam omurgası çizgisinde, ilahi adalet ekseninde daha derin, tutarlı ve bütüncül bir yaklaşım sunmaktadır. Nitekim “Tathir Ayeti” nazil buyrulduktan sonra defalarca Allah Resulü’ne (s.a.a) sordular : “Şu ayet kimler hakkında nazil buyrulmuştur?” Allah Resulü (s.a.a): “Benim, Ali’nin, Fatıma’nın, Hasan’ın ve Hüseyin’in hakkında nazil buyrulmuştur.” cevabını vermiştir. Bu ayet nazil olduktan sonra Allah Resulü (s.a.a), her gün “Mescid-i Nebi’ye” namaz kıldırmaya giderken Hz. Fatıma’nın (a.s) kapılarının önüne gelerek kendilerine şöyle buyurmuşlardır: “Selam olsun sizlere! Ey Allah’ın sadece sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz temizlemek istiyorum buyurduğu Ehl-i Beyt’im.”. Ancak tertemiz bir akıl ve gönül reel anlamda adaleti, insan onurunu ve hakkı savunabilir. Bu tertemiz akıl ve gönül ise Hz. Peygamber’in (s.a.a) de buyurduğu üzere Ehl-i Beyt (a.s) ekseninden başkası değildir.

Modern insan hakları kavramı, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile kurumsallaşmış, Batı merkezli düşünce sistematiği içerisinde “bireyin hak ve özgürlükleri” temelinde şekillenmiştir. Ancak bu anlayış, çoğu kez siyasal çıkarlar, güç dengeleri ve pragmatik yaklaşımlar nedeniyle çifte standartlarla gölgelenmektedir. Örnek vermek gerekirse aynı değerler, farklı coğrafyalarda farklı biçimlerde uygulanmakta ve mazlum milletlerin hakları görmezden gelinirken güçlü devletlerin çıkarları korunmaktadır. Buna karşılık İslami gelenek, insan haklarını sadece bireysel özgürlük bağlamında değil adalet, zulme karşı direnç, mazlum insanların haklarını savunma ve toplumsal sorumluluk ilkeleri üzerinden tanımlamaktadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim, “Zulme uğrayan erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmayanlarınızın hali nedir?” (Nisa, 4/75) ayetiyle, insan haklarının evrensel savunuculuğunu Müslümanların üzerine bir görev olarak yüklemiştir. Bu ilke, tarih boyunca Eh-i Beyt’in (a.s) kadınları tarafından somut bir şekilde pratiğe dökülmüştür. Hz. Fatıma’nın (s.a) Fedek hutbesindeki adalet vurgusu, Hz. Zeyneb’in (s.a) Emevi Devleti’nin gösterişli ama içi şeytani akıllar ile donatılmış büyük Şam sarayında Yezid ve hükümeti karşısında hakikati haykırışı, Allah’ın tertemiz kıldığı Al-i Aba ekseninde Hz. Ümmül Benin’in (s.a) annelik kimliği üzerinden mazlumların davasına adanışı, yine aynı çizgide modern İslam tarihinde Bintü’l-Huda’nın  Irak’ta kadınların bilinçlenmesi için verdiği mücadele ve günümüzde Zeyneb Süleymani ile Zeyneb Nasrallah’ın emperyalizme ve siyonizme karşı yürüttükleri direniş, evrensel insan haklarının gerçek savunuculuğunun ilahi değerler ekseninde mümkün olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu çalışma, Ehl-i Beyt’in kadınlarının ve aynı çizgide modern İslam kadınlarının tarihten günümüze insan hakları savunuculuğunu ortaya koymayı ve Batı merkezli söylemlerin ötesinde ilahi adalet temelli bir insan hakları perspektifi geliştirmeyi hedeflemektedir. Böylelikle hem tarihsel örnekler hem de çağdaş figürler üzerinden, İslam dünyasında kadınların rolü yeniden düşünülmüş olacaktır.

Hz. Fatıma (s.a), Hz. Peygamber’in (s.a.a) kızı, Hz. İmam Ali’nin (as) kıymetli eşi ve Ehl-i Beyt’in (as) annesidir. İslam ümmetinde hakikat ve adalet mücadelesinin simgesi konumundadır. Fedek meselesinde ortaya koyduğu hutbeler salt düzlemde bir ekonomik hak talebinin ötesinde konumlanmaktadır. Ümmetin istikametini korumayı, yönetimde adalet ilkesini savunmayı ve zulme karşı direnç göstermeyi temsil etmektedir. Kendilerinin ortaya koyduğu ilahi adalet omurgasının tavrı, mülkiyet hakkı, inanç özgürlüğü ve yönetsel adaletin savunulması bakımından tarihteki en güçlü insan hakları manifestolarından biri olarak değerlendirilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.a) de bu hakikati teyit ederek Hz. Selman’a şöyle buyurmuştur:

“Ey Selman! Kim kızım Fatıma’yı severse cennette benimle birlikte olur; kim de ona düşman olursa ateşe atılır.

Ey Selman! Fatıma’ya sevgi beslemenin yüz yerde insana faydası dokunur; o yerlerin en kolayı şunlardır: Ölüm zamanı, kabre koyulurken, terazi kurulduğunda, mahşer günü, sırat köprüsünde ve sorgu sual zamanı.

Ey Selman! Kızım Fatıma kimden razı olursa ben ondan razıyım; ben de kimden razı olursam Allah-u Teâla ondan razı olur; Fatıma kime gazap ederse ben ona gazap ederim; ben de kime gazap edersem Allah ona gazap eder.

Ey Selman! O’na ve kocası Emir’ul Müminine, onun torunları ve Şialarına zulüm edenlerin vay haline!”

Dolayısıyla Hz. Fatıma’nın savunduğu değerler ve ilkeler, ilahi rıza dairesinde yer almakta ve İslami hak anlayışının temelini oluşturmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.a), bir diğer hadisinde ise onun şahsiyetini şu sözlerle yüceltmiştir:

“Dünya kadınlarının en hayırlısı dört tanedir: Meryem binti İmrân, Âsiye binti Muzâhim, Hadîce binti Hüveylid ve Fâtıma binti Muhammed (s.a.a).”

Bu hadis-i şerif, Hz. Fatıma’nın (s.a) şahsında temsil edilen değerlerin evrenselliğine işaret etmektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 17. maddesi, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğunu belirtse de, bu hak Batı düşüncesinde çoğunlukla bireysel özgürlük bağlamında ele alınmıştır. Aslına bakacak olursak Hz. Fatıma’nın (s.a) Fedek hutbesindeki mülkiyet vurgusu, Kur’an’ın şu ilkesine dayanmaktadır: “Allah’ın size verdiği bu imkânlarla ahireti arayın, ama dünyadaki nasibinizi de unutmayın. Allah size iyilik ettiği gibi siz de iyilik edin; yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” (Kasas, 28/77) Bu anlamda, mülkiyeti yalnızca kişisel kazanç için değil, aynı zamanda ümmetin adalet ve istikameti için bir sorumluluk alanı olarak görmektedir. Dolayısıyla Hz. Fatıma’nın (s.a) hutbesi, insan haklarının bireysel özgürlüklerden ibaret olmadığını tam aksine toplumsal adalet ve ilahi nizamın korunmasıyla doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Hz. Fatıma’nın (s.a) Fedek hutbesinin derinlerine indiğimizde mülkiyet hakları ile birlikte inanç özgürlüğünün de savunusudur. Kendileri ümmetin istikametini korumanın ancak adalet ve hakikat merkezli bir yönetimle mümkün olacağını beyan etmiştir. Bu durum Kur’an’daki, “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin, sizden olan yöneticilere de itaat edin” (Nisâ, 4/59) ayetinin hakiki anlamıyla bağlantılı yatay ve dikey düzlemde sıfır noktası olarak değerlendirilmektedir. Yani hak ve adaletle yönetilmeyen bir otoritenin, ümmetin haklarını gasp eden bir zulüm mekanizmasına dönüşmesi “kaçınılmaz son” olarak karşımıza mutlak manada çıkacaktır.

Hz. Fatıma’nın (s.a) onurlu yaşamı ve mücadelesi, Kerbela sonrası Hz. Zeyneb’in (s.a) duruşunun da zeminini hazırlamıştır. Nitekim Hz. Zeyneb, Yezid’in sarayında yaptığı konuşmada “Allah’ın laneti zalimlere olsun” (Hud, 11/18) ayetini hatırlatarak zulmün maskesini indirmiş ve sadece Ehl-i Beyt’in değil aslında tıpkı ceddi gibi insanlığın onurunu savunmuştur. Böylece Hz. Fatıma’nın Fedek’te başlattığı hak ve adalet mücadelesi, Hz. Zeyneb’in dilinde tarihin en güçlü ifade özgürlüğü ve hakikat savunusu örneğine dönüşmüştür. Hz. Zeyneb’in (s.a) Şam hutbesi insanlık onuru, yaşama hakkı, keyfi tutuklamanın reddi ve ifade özgürlüğü gibi temel hakların en güçlü savunularından biri olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, hutbesinin temel vurguları İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948) ile karşılaştırıldığında dikkat çekici paralellikler ortaya çıkmaktadır.

Her şeyden önce Hz. Zeyneb’in sözlerinde insan onurunun savunusu göze çarpmaktadır. Yezid’e hitaben “Ey Yezid! Allah’ın kullarını hor gördün, ama aslında “hor görülmek” senin hanene yazıldı” ifadeleri, insanın doğuştan sahip olduğu değerlerin zalim tarafından çiğnenemeyeceğini ilan etmektedir. Bu vurgu, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 1. maddesinde geçen “Bütün insanlar onur ve haklar bakımından eşittir” ilkesiyle örtüşmektedir. Kur’an da bu gerçeği teyit ederek, “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık…” (İsrâ, 17/70) buyurmaktadır. Hz. Zeyneb’in hutbesi, bu ilahi hakikatin tarihteki en çarpıcı ifadesidir.

Kerbela hadisesinde yaşama hakkının vahşice ihlal edildiği görülmektedir. Hz. Zeyneb, Şam hutbesinde kardeşi Hüseyin’in ve evlatlarının aç ve susuz bırakılarak öldürülmesini dile getirerek, Yezid’in işlediği bu insanlık suçunu ifşa etmiştir: “Resulullah’ın evladını Fırat’ın kenarında susuz öldürdün!” İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 3. maddesi, “Herkesin yaşama, özgürlük ve kişi güvenliği hakkı vardır” derken, Kur’an’da “Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur” (Mâide, 5/32) buyurarak aynı ilkeyi ortaya koymaktadır. Bu açıdan Hz. Zeyneb’in hutbesi, yaşama hakkının evrensel bir ilke olduğuna dair ilahi ve tarihi bir şahitlik niteliği taşımaktadır.

Kerbela sonrası Ehl-i Beyt kadınlarının ve çocuklarının esir alınması, keyfi tutuklama ve alıkoyma yasağına açıkça aykırıdır. Hz. Zeyneb, bu esareti hutbesinde zulmün en bariz göstergelerinden biri olarak dile getirmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 9. maddesi, “Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonulamaz, sürülemez” derken, Kur’an da “Kadınlara kötülük etmeyin, onları zorla miras gibi almayın” (Nisâ, 4/19) buyurarak benzer bir ilkeye işaret etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.a) de, “Kadınlar hakkında Allah’tan korkun; onlar size Allah’ın emaneti olarak verilmiştir” buyurarak kadınların dokunulmazlığını vurgulamıştır. Dolayısıyla Hz. Zeyneb’in bu noktadaki itirazı, sadece bir aile ferdinin serzenişi değildir. Evrensel bir hak ihlaline karşı tarihi bir duruştur. Nitekim, Hz. Zeyneb’in hutbesi ifade özgürlüğünün en cesur örneklerinden biridir. Yezid’in sarayında ölüm tehdidine rağmen şöyle haykırmıştır: “Ey Yezid! Allah’ın nurunu söndüreceğini mi sanıyorsun?” Bu tutum, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde yer alan “Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı vardır” ilkesinin ilahi temelli bir yansıması olarak adeta ayna görevi görmektedir. Kur’an da, “Allah’ın dinine davet eden, salih amel işleyen ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussilet, 41/33) buyurarak hakikati dillendirmeyi yüceltmiştir. Hz. Peygamber (s.a.a), “Zalimin karşısında hakkı söylemek en büyük cihaddır” buyurmuştur. Bu açıdan Hz. Zeyneb, yalnızca Ehl-i Beyt’in değil aynı düzlemde insanlığın ifade özgürlüğünün timsali konumunda yer almaktadır. Tüm bu açılardan değerlendirildiğinde Hz. Zeyneb’in (s.a) hutbesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin temel ilkelerinden asırlar önce dile getirilmiş bir hakikatler manifestosudur. O’nun onurlu duruşu, İslam’ın insan hakları anlayışının evrensel boyutunu ortaya koymuş ve tarihe ilahi bir insan hakları savunuculuğu olarak geçmiştir.

Hz. Zeyneb’in hutbesiyle tarihe altın harflerle kazınan bu hakikat savunuculuğu, Ehl-i Beyt’in diğer kadınları tarafından da farklı biçimlerde devam ettirilmiştir. Bu isimlerden biri de Hz. Ümmül Benin’dir (s.a). Kerbela şehidi Hz. Ebu-l Fazl Abbas ibn-i Ali’nin (a.s) annesi olan Hz. Ümmül Benin, oğullarını hak ve adalet uğruna feda eden bir anne olarak, tarihe fedakârlığın ve sabrın sembolü olarak geçmiştir. Kendilerinin Kerbela sonrası gösterdiği tutum, bencil bir acının ötesine geçerek ümmetin davasını savunmaya yönelmiştir. Hz. Ümmül Benin, oğullarının şehadetini bir anne yüreğiyle yaşasa da, yasını bireysel bir kayıp olarak görmenin ötesine taşıyarak İslam’ın yaşaması için ödenen bir bedel olarak değerlendirmiştir. Bu yönüyle kendilerinin tavrı, insan haklarının en temel değerlerinden biri olan toplumsal dayanışma ve adalet uğruna fedakârlık anlayışını temsil etmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, “Allah, müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler” (Tevbe, 9/111) buyurarak bu ilahi fedakârlığı yüceltmiştir. Hz. Ümmül Benin’in oğullarını hak davası uğruna feda etmesi, bu ayetin canlı bir tefsiri niteliği taşımaktadır. Ayrıca Kerbela şehitlerinin matemini dillendirmesi, hakikat hafızasının diri tutulmasına ve mazlumların unutulmamasına hizmet etmiştir. Bu bağlamda Hz. Ümmül Benin, ümmetin hakikat sözcülerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Hz. Ümmül Benin (s.a), Kerbela sonrası matem ve mersiye geleneği aracılığıyla ümmetin hafızasında hakikati canlı tutmuştur. Ağıtları, Kerbela şehitlerinin unutulmaması ve zulmün teşhir edilmesi için bir direniş dili olmuştur. Bu bağlamda, Hz. Ümmül Benin’in tutumu, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin doğrudan zikretmediği ancak insan hakları literatüründe giderek önem kazanan “hakikati öğrenme ve hatırlama hakkı” ile ilişkilendirilebilir. Zira hakikati unutturmamak, zulmün tekrar etmemesi için tarihsel bir bilinç oluşturma çabası kapsamında yer almaktadır. Bu ilke, Kerbela matemini diri tutan Hz. Ümmül Benin’in misyonuyla birebir örtüşmektedir. Kur’an da bu bilinç aktarımını önemseyerek şöyle buyurmaktadır:

“Onlara, geçmiş ümmetlerin kıssalarını anlat ki, düşünüp ibret alsınlar.” (A’râf, 7/176)

Ehl-i Beyt kadınlarının bu misyonu, çağımızda da Ehl-i Beyt yolunun izinde yürüyen kadınlar tarafından sürdürülmektedir. Özellikle Bintül Hüda, Irak’ta zalim Baas rejimine karşı kalemiyle mücadele ederek, Kerbela hafızasını modern döneme taşımıştır. O, yazılarıyla kadınlara hem toplumsal bilinç hem de direniş ruhu kazandırarak hakikatin unutturulmasına izin vermemiştir. Kendilerinin bu tutumu  “hakikati öğrenme hakkının” entelektüel bir savunusu olarak değerlendirilebilir.

Aynı minvalde, Şehit Hacı Kasım Süleymani’nin kızı Zeyneb Süleymani, babasının şehadeti sonrasında yaptığı konuşmalarla sadece kendi acısını değil, ümmetin hafızasını diri tutmayı amaçlamaktadır. Babasının şahsında hakikati çarpıtmaya çalışan propagandalara karşı dik durarak, adeta çağdaş bir Hz. Zeyneb duruşu sergilemektedir. Sözleri, tarihin unutturulmasına izin vermeyen bir hafıza mücadelesidir.

Şehid Seyyid Hasan Nasrallah’ın kızı Zeyneb Nasrallah da Lübnan direnişinin kadın sesi olarak, ümmetin hafızasında işgal ve zulme karşı direnişi canlı tutmaktadır. O, tıpkı Hz. Ümmül Benin’in matem dilini ve Hz. Zeyneb’in hakikati haykırışını andıran bir şekilde, zalimlerin işlediği suçları unutturmamaya ve hakikati sonraki nesillere aktarmaya çalışmaktadır. İHEB’in doğrudan maddelerinden biri olmasa da, insan hakları düşüncesinde son yıllarda “hakikati öğrenme ve hatırlama hakkı” önemli bir yer edinmiştir. Bu hak, geçmişte işlenmiş ağır insan hakları ihlallerinin araştırılması, belgelenmesi ve gelecek nesillere aktarılması anlamına gelir. Hz. Ümmül Benin’in mersiyelerinden, Bintül Hüda’nın yazılarına, Zeyneb Süleymani ve Zeyneb Nasrallah’ın çağdaş direniş söylemlerine kadar tüm bu kadın şahsiyetlerin misyonu, bu hakkın İslami ve tarihî köklerini ortaya koymaktadır.

Hz. Fatıma’nın Fedek hutbesinde dillendirdiği adalet arayışı, Hz. Zeyneb’in Şam sarayında haykırdığı hakikat, Hz. Ümmül Benin’in mersiyelerinde diri tuttuğu hafıza ve çağdaş dönemde Bintül Huda, Zeyneb Süleymani ve Zeyneb Nasrallah’ın mücadelesi aslında tek bir hakikatin parçalarıdır: “Zulmün karşısında susmamak ve insan onurunu savunmak.”

Bu zincir, İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru ile kemaline erecek olan evrensel adalet tasavvurunun habercisidir. Kur’an’da vaat edildiği üzere: “Biz istiyoruz ki, yeryüzünde güçsüz bırakılanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları mirasçılar kılalım.” (Kasas, 28/5)Bu ayet, kadınların da zuhur sürecinde yalnızca mağdur değil, aynı zamanda öncü aktörler olacağını işaret etmektedir. Bugünün Müslüman kadınına düşen misyon, Ehl-i Beyt kadınlarının mirasını çağdaş hak mücadelesine taşımaktır: İmam Mehdi (a.f) zuhur ettiğinde bu miras, adaletin evrensel manifestosuna dönüşecektir. O’nun yanında yer alacak kadınlar, tarih boyunca hakikati haykıran seleflerinin izinde yürüyecek ve insanlığın özgürleşme mücadelesinde etkin bir rol üstleneceklerdir. Zira Hz. Peygamber’in şu hadisi, bu hakikati işaret etmektedir: “Mehdi, benim evlatlarımdandır. Yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adaletle dolduracaktır.” Ehl-i Beyt kadınlarının ortak paydası, suskunluğa boyun eğmemeleri ve hakikati tarih boyunca diri tutmalarıdır. Onlar, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alan yaşam hakkı, mülkiyet hakkı, ifade özgürlüğü, keyfi tutuklamaya karşı güvence ve insan onuru gibi temel ilkeleri, ilahi bir perspektifle tarihin farklı dönemlerinde somutlaştırmışlardır. Bu çizgi, nihai kemalini İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru ile bulacaktır. Çünkü Ehl-i Beyt kadınları, yalnızca geçmişin kahramanları değil, aynı zamanda geleceğin kadın direnişçilerinin örnekleridir. Dolayısıyla günümüz kadınlarına düşen görev, Hz. Fâtıma’nın adalet bilincini, Hz. Zeyneb’in hakikat haykırışını, Hz. Ümmül Benin’in hafıza inşasını, Bintül Hudâ’nın kalem mücadelesini, Zeyneb Süleymanî’nin şehadet bilincini ve Zeyneb Nasrallah’ın uluslararası direniş söylemini kendi yaşamlarına taşımaktır. Bu miras, salt anlamda bir tarihsel anı değil, bugünün dünyasında insan haklarının savunusu için ilham kaynağıdır.

Son tahlilde, Ehl-i Beyt (a.s) kadınlarının mirası, kadınların zulüm karşısında susmadıkları ve hakikati haykırdıkları sürece toplumların özgürleşebileceğini bizlere göstermektedir. İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru ile bu mücadele, ilahi adaletin evrensel bir tezahürüne dönüşecek ve insanlık, kadınların kalemi, sözü ve direnişiyle özgürlüğün hakiki anlamına kavuşacaktır.

Hamd, Allah’a mahsustur.


KAYNAKÇA

Ahmed b. Ebu Yakub (İbn-i Vazıh Yakubî). (t.y.). Tarih-i Yakubî.
 

Ahmed b. Hanbel. (t.y.). Müsned-i Ahmed (Cilt 3, ss. 293–295).
 

Âyanu'ş-Şia. (t.y.). Cilt 7. Allame Seyyid Muhsin Emin el-Amulî.
 

Cem Vakfı. (2025). Kerbela kahramanı Hz. Zeynep. https://www.cemvakfi.org/pages/inancHizmetleriDetay/99/kerbela-kahramani-hz-zeynep-11gun
 

Caferi Âlimler Derneği. (2025). Hz. Ümmül Benin’in vefatı. https://caferialimler.com/hz-ummul-beninin-vefati/
 

Diyanet İşleri Başkanlığı. Kur’an-ı Kerim meali. Ankara: DİB Yayınları.
 

Duhayyl, A. M. A. (1401). el-Abbas bin Emirü’l-Müminin (a.s.). Beyrut: Müessese Ehl-i Beyt.
 

El-Kefîl Global Network. (2025). İffet, Kibriya ve İzzetli duruşun sembolü Hz. Zeyneb-i Kübra’nın (a.s.) mübarek doğum günü münasebetiyle. https://alkafeel.net/news/index?id=14349&lang=tr
 

Emînî, İ. (1992). Örnek İslâm Kadını Hz. Fâtıma (F. Altan & S. Hüseynî, Çev.). Kum.
 

Feraid’us-Simtayn. (t.y.). Cilt 2, s. 67.
 

Gölpınarlı, Abdülbaki. Kur’an-ı Kerim ve Meali. İstanbul: İnkılap Kitabevi.
 

Görmez, M. (2025). İslam’ın kadına bakışı. https://www.mehmetgormez.com/kadinveaile/islaminkadinabakisi
 

Hawzah News. (2025). Hz. Fâtıma (s.a) direnişin simgesi ve efsanesidir. https://tr.hawzahnews.com/news/368560/Hz-Fat%C4%B1ma-s-a-direni%C5%9Fin-simgesi-ve-efsanesidir
 

İsfahânî, E. F. (1949). Makatilu’t-Talibin (Ahmed Sagar baskısı). Kahire.
 

Kandemir, M. Y. (2025). Fâtıma. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/fatima#1
 

Keramatu’l-Abbasiyye. (t.y.). Seyyid Muhammed Hüseyin el-Mahmudî.
 

Mehr News. (2025). Şehit Kasım Süleymani’nin kızı babası hakkında konuştu. https://tr.mehrnews.com/news/1891441/
 

Mutahhari, M. (2021). İslam’da kadın hakları. İstanbul: Önsöz Yayıncılık.
 

Müderrisi, S. M. T. (t.y.). Hz. Ebu’l-Fazl el-Abbas.
 

Necefzâde, Y. K. (1968). Fâtıma Anamız. İstanbul.
 

Öğüt, H. C. (1940). Fâtımatü’z-Zehrâ. İstanbul.
 

On4 Haber. (2025). Şehit Nasrallah’ın kızından önemli açıklamalar: Babam direniş ve halkı için kendini feda etti. https://www.on4haber.com/sehit-nasrallahin-kizindan-onemli-aciklamalar-babam-direnis-ve-halki-icin-kendini-feda-etti
 

Sadr, A. H. (2025). Martyr Amina Haidar al-Sadr (Bint al-Huda). Al-Islam.org. https://al-islam.org/tribute-sadr-martyrs/martyr-amina-haidar-al-sadr-bint-al-huda
 

Sefamerve. (2025). Örnek kadınlar: Hz. Zeyneb. https://www.sefamerve.com/blog/detail/391/ornek-kadinlar-hz-zeyneb.htm
 

Shafaqna Türkçe. (2025). Velayet yolunun şehidesi Hazreti Fâtıma’nın (s.a) hutbesi. https://tr.shafaqna.com/archives/411826/velayet-yolunun-sehidesi-hazreti-fatimanin-s-a-hutbesi/
 

Şerif Kureşi, B. (t.y.). el-Abbas bin Ali, Raidu’l-Keramet ve’l-Feda fi’l-İslam. Daru’l-Kitab el-İslami.
 

Taberî, M. b. C. (t.y.). Tefsîr-i Taberî (Cilt 22, s. 5).
 

Tasnim News. (2025). Şehit General Süleymani Filistin’i savunmanın felsefesini anlattı. https://www.tasnimnews.com/tr/news/2025/01/03/
 

Timetürk. (2025). Zeynep Nasrallah: İsrail haritadan silinecek. https://www.timeturk.com/dunya/nasrallah-in-kizi-zeyneb-israil-haritadan-silinecek/haber-1084671
 

Turabi, Murtaza. Kur’an-ı Kerim Meali. İstanbul: Kevser Yayınları.
 

WikiShia Türkçe. (2025). Hz. Zeynep (s.a.). http://tr.wikishia.net/view/Hz._Zeynep_(s.a)
 

Yektaî, M. R. (2015). Ümmül Benin (M. Ayaztekin, Çev.). İstanbul: Asr Yayıncılık.
 

Zeynep Nasrallah. (2025). Savaş günlerinde Beyrut’ta kaldık, dedikoduların aksine…. ABNA 24. https://tr.abna24.com/news/1514208/
  


EK BÖLÜM

Hz. Zeyneb’in Şam Hutbesi ile İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Karşılaştırmalı Analizi

Aşağıdaki tablo, Hz. Zeyneb’in (s.a) Şam hutbesinde dile getirdiği hakikatlerle İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (1948) temel maddelerini karşılaştırmalı olarak sunmaktadır.

İHEB Maddesi

 


 

İlke
Hz. Zeyneb’in Hutbesindeki Vurgu
Kur’an ve Hadis ile İslami Temellendirme
Madde 1: İnsan onuru
“Bütün insanlar onur ve haklar bakımından eşittir.”
Hz. Zeyneb: “Ey Yezid! Allah’ın kullarını hor gördün, ama aslında horluk senin hanene yazıldı.”
“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık…” (İsrâ, 17/70).
Madde 3: Yaşama hakkı
 

 
“Herkesin yaşama, özgürlük ve kişi güvenliği hakkı vardır.”
“Resûlullah’ın evladını Fırat’ın kenarında susuzluktan öldürdün!”

 
“Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur.” (Mâide, 5/32).
Madde 9: Keyfi tutuklama yasağı
 

 
“Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonulamaz, sürülemez.”
Ehl-i Beyt kadınları ve çocukları esir alındı. Zeyneb bunu hutbesinde zulüm olarak niteledi.
“Kadınlara kötülük etmeyin, onları zorla miras gibi almayın.” (Nisâ, 4/19).
Madde 19: İfade özgürlüğü
 

 
“Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı vardır.”

 
Hz. Zeyneb: “Ey Yezid! Allah’ın nurunu söndüreceğini mi sanıyorsun?”
“Allah’ın dinine davet eden ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussilet, 41/33).