officialkunco @ gmail.com

Avrupa–Çin kapışması: Offshore rüzgâr enerjisi

Küresel enerji dönüşümünde offshore rüzgâr santralleri, yalnızca çevresel sürdürülebilirlik açısından değil, aynı zamanda ekonomik ve jeopolitik güç parametreleri bakımından da stratejik bir alan hâline gelmiştir.

2020 sonrası dönemde özellikle Avrupa Birliği ve Çin arasında yoğunlaşan rekabet, bu sektörün salt enerji üretimiyle sınırlı olmadığını açıkça göstermektedir. Öte yandan ABD’nin New York Bight ve Batı Kıyısı’nda yürüttüğü büyük ölçekli offshore yatırımlar ile Birleşik Krallık’ın Dogger Bank projesi gibi girişimleri, rekabete üçüncü bir eksen olarak dâhil olmuş ve ikili yarışın küresel boyuta taşındığını kanıtlamıştır. Bugün küresel kapasite artışının yarısından fazlası Çin kaynaklıdır; buna karşın sektörel know-how ve tedarik zincirinin tarihsel çekirdeği hâlen Avrupa’da bulunmaktadır. Dolayısıyla ortada tek boyutlu bir yarış değil, çok katmanlı bir stratejik pozisyonlanma söz konusudur.

Çin’in son yıllarda izlediği enerji politikası, offshore rüzgâr santrallerini yalnızca elektrik üretimi için bir kaynak olarak değil, aynı zamanda yüksek teknoloji geliştirme ve küresel pazar payını artırma aracına dönüştürmüştür. Ülke, 2024 yılı itibarıyla 41 GW’lık offshore kurulu güce ulaşarak toplam küresel kapasitenin yarısından fazlasını tek başına karşılamaktadır. Bu durum yalnızca niceliksel bir artışı temsil etmez; aynı zamanda ölçek ekonomilerinin ve devlet destekli yatırım stratejilerinin bir sonucu olarak uluslararası OEM (orijinal ekipman üreticisi) piyasasında fiyat baskısı yaratan bir etki oluşturur. Örneğin büyük Çinli üreticilerin yerli türbin fiyatlarını %9’a varan oranlarda aşağı çekmesi, Avrupa merkezli üreticilerin rekabet gücü açısından yeni bir baskı düzeyiyle karşılaşmasına yol açmıştır. Bu baskıyı artıran bir diğer nokta ise, Çin’in offshore türbin üretiminde kritik öneme sahip neodim, praseodim ve dysprosium gibi nadir toprak elementlerinin küresel arzının çok büyük bir bölümünü kontrol etmesidir. Bu durum yalnızca maliyet rekabeti değil, aynı zamanda hammadde güvenliği alanında da stratejik bir üstünlük yaratmaktadır.

Avrupa tarafı ise inovatif teknolojiler ve uzun soluklu Ar-Ge programları üzerinden pozisyonunu korumaya çalışmaktadır. Siemens Gamesa, Vestas ve GE Renewables gibi şirketler hâlen Çin dışındaki pazarlarda güçlü tedarikçiler olarak öne çıkmaktadır. Avrupa Birliği’nin 2023 yılında yürürlüğe koyduğu Net-Zero Industry Act, bu stratejiyi destekleyen önemli bir politika çerçevesi sunmuştur. Nitekim 2024 yılı itibarıyla AB Komisyonu, yerli türbin üreticilerini desteklemek amacıyla toplam 1,4 milyar € tutarında yeni teşvik paketini resmi olarak onaylamıştır. Söz konusu düzenleme, offshore tedarik zincirinin Avrupa içinde kalmasını artırmayı ve Çin kaynaklı düşük maliyetli ürünlerin piyasada hâkim hâle gelmesini engellemeyi hedeflemektedir. Dolayısıyla teknoloji ve pazar payı arasındaki denge Avrupa açısından tek yönlü bir alan değil; aynı zamanda politik destekle korunan karma bir modeldir.

Rekabetin önemli boyutlarından biri de kapasite ölçeklendirmesinde kendini göstermektedir. Çin’in inşa ettiği 26 MW’lık offshore rüzgâr türbini, yalnızca teknik bir kabiliyet değil; aynı zamanda teknolojik iddia ve gelecek hedefleri açısından sembolik bir üstünlük göstergesidir. Türbinin 340 m’lik yüksekliği, bugüne kadarki offshore yatırımlar arasında yeni bir mühendislik standardını işaret etmektedir. Buna karşılık Avrupa, özellikle yüzer türbin teknolojilerinde sistem güvenliği, türbin ömrü ve yüksek verimlilik gibi alanlarda Çin’e kıyasla daha rafine bir teknik uzmanlığa sahiptir. Bu kapsamda Norveç ve Fransa, 2024 yılı içinde ilk yüzer offshore rüzgâr pilot projelerini başarıyla devreye alarak teknoloji geliştirme alanında önemli bir saha deneyimi elde etmiştir. Derin denizlerde gerçekleştirilen pilot proje sayısı Avrupa’da daha yüksektir ve bu projelerin çoğu kamu-özel sektör ortaklığı çerçevesinde yürütülmektedir.

Bu bağlamda rekabeti yalnızca “teknoloji savaşı” veya “pazar payı yarışı” şeklinde sınıflandırmak pek mümkün değildir. Aksine her iki kavram birbiriyle doğrudan bağlantılıdır ve karşılıklı olarak birbirini beslemektedir. Çin, büyük ölçekli seri üretim ve düşük maliyet avantajıyla pazar payını büyütürken, aynı zamanda bu genişleme sürecini yeni prototipler ve araştırma merkezleri ile desteklemektedir. Fujian’da kurulan offshore rüzgâr test ve araştırma üssü, bu bütüncül stratejinin açık bir göstergesi olarak dikkat çekmektedir. Avrupa ise pazar baskısına karşı doğrudan cevap olarak nitelikli teknoloji geliştirme ve tedarik zinciri güvenliğini önceleyen bir stratejiyi uygulamaya koymuştur.

Küresel enerji dönüşümünün geleceğine dair tartışmalarda şu temel gerçeği göz ardı etmemek gerekir: Offshore rüzgâr santralleri artık yalnızca yenilenebilir enerji üretiminin bir parçası değildir. Bu alanda atılan her adım, geleceğin enerji teknolojilerinin şekillenmesinde önemli bir politika pratiği hâline gelmiştir. Çin, ölçek ve maliyet üzerinden rekabet ederken, Avrupa kalite, güvenilirlik ve uzun vadeli teknik sürdürülebilirlik üzerinde ısrarcıdır. Her iki aktör de farklı üstünlük alanları geliştirdiği için yakın gelecekte bu rekabet uyumlu bir karşılıklı bağımlılık (interdependence) formuna dönüşebilir. Offshore rüzgâr santrallerindeki Avrupa-Çin rekabetini “ya teknoloji savaşı ya pazar payı yarışı” şeklinde indirgemek yanıltıcı olacaktır. Gerçekte, bu iki dinamik birbirini tamamlayan bir stratejik bütün oluşturur. Çin’in agresif şekilde yükselen kurulu kapasitesi ve düşük maliyet avantajı, Avrupa’nın yüksek Ar-Ge kabiliyeti ve uzun soluklu teknoloji politikalarıyla karşı karşıya gelmektedir. Dolayısıyla bu rekabetin doğası çift yönlüdür; bir yandan teknoloji üretimi ve inovasyon kapasitesini şekillendirirken, diğer yandan küresel rüzgâr enerjisi pazarının hangi aktör tarafından yönlendirileceğini belirlemektedir. Bu nedenle asıl mesele, hangi aktörün geleceğin offshore rüzgâr teknolojisini norm haline dönüştüreceği sorusunda düğümlenmektedir. Önümüzdeki yıllar yalnızca kapasite büyümesiyle değil, aynı zamanda yüksek verimlilik sağlayan yenilikçi tasarımların kim tarafından geliştirileceğiyle şekillenecek. Stratejik üstünlük, hem mühendislik kabiliyeti hem de uzun vadeli pazar hâkimiyeti kurabilen tarafın eline geçecektir. Bu bağlamda offshore rüzgâr sektörü, küresel enerji dönüşümünün yönünü tayin eden kritik bir belirleyici hâline gelmiştir. Dolayısıyla bu rekabet, yalnızca bugünün değil, yarının enerji mimarisinin de habercisidir.