h.kanaatli @ hotmail.com

İNSAN-TOPLUM-TARİH VE MEDENİYETİN KURUCU KAVRAMI “ÖZGÜRLÜK” OLMALIDIR

   “Özgürlük” kelimesini din ile yan yana getirmenin ne kadar zor olduğunu bir düşünün! Bunu duyunca hemen o sözü söyleyen adama “Komünist” yaftası yapıştıracaklardır. Oysaki ilk gelen “Beled Suresi” ne bir bakın!

   Bu surenin iki temel misyonu vardır. Yani bir kulübün yalnızca bir tek özgürleştirme misyonu vardırsa, “Beled Suresi” nin iki misyonu vardır. Onlardan birisi “Fekkü Rakebe/Özgürleştirme” dir!

   “Fekk”; Arap dilinde “bağı açmak” anlamındadır! “Rakebe” ise “boyun” anlamına gelir. Dolayısıyla “fekkü rakebe”; “boyunu çözmek” anlamını ifade eder.

    Yani kimin özgürleştirilmeye ihtiyacı varsa, ona destek çıkacaksın!

   “Beled Suresi” nin diğer bir misyonu da “açlığın/sefaletin olduğu bir dünyanın tam da ortasına inip kıyameti koparacaksın!”

   Ayet şöyle der:

- “Ya da açlık gününde yakını olan bir öksüze veya toprağa serilmiş bir yoksula yemek yedirmektir!”  (Beled:14-16)

   Görüldüğü üzere, Kuran’ın bütün ayetleri, insanın içindeki karanlıkları aydınlatmak için “necm/yıldız” şeklinde nazil olmuştur!

   Yani ayetler “müneccemen/yıldız yıldız” nazil oluyorlar!

   Kimi müfessirler (Elmalılı Hamdi Yazır gibileri) “Necm Suresini” tefsir ederken, geleneksel müfessirler gibi:

- “Söndüğü zaman her bir yıldıza yemin olsun ki” (Necm:1) şeklinde tercüme etmiyor! “Kur’an-ı Kerim müneccemen/yıldız yıldız iner” diyor.

   Bundan dolayı şöyle tefsir eder:

- “İnmekte olan yıldıza and olsun ki!” (Necm: 1)

   Dolayısıyla Kuran’ın ayetleri indiği zaman karanlıkta kalan konuları teker teker aydınlatır!

   Kur’an-ı Kerim-in çokça önemsediği ve misyonluk tanımlaması yaptığı iki şey vardır, biri “özgürlük” diğeri de “açlıkla mücadele!”

    Bu iki durumun, dünyanın kadim sorunları olduklarını söyler!

   Bütün kavgaların bu iki durumdan neşet ettiğini unutmamak lazım. Örneğin Hz. Adem’in iki oğlunun kavga sebebinin ne olabildiğine baktığımız zaman, bunu bir geleneğin içinden değil de spontane olarak düşündüğümüzde, örneğin kız yüzünden kavga ettiklerini düşünebiliriz!

  Kız kavgası, aynı zamanda “mülkiyet” kavgasıdır. Yani “bu kız kimin olacak ve bunun mülkiyeti kimindir?” Kavgasıdır!

   “Mülkiyet”; malik olmak, meliklik taslamaktır. İçerisinde otoriteyi de barındırır. Bence insanın yıkıldığı yer burasıdır! İster kadın ister erkek her ikisi de malik olma peşindedirler! Bundan dolayıdır ki, mülkiyet meselesinin kadim bir mesele olduğunu söyleyebiliriz!

   Örneğin dinler arası kavganın nedeni, “hakikat tekelciliği”dir! Yani “hakikate kim maliktir”in kavgasıdır! İmparatorluklar arası kavgaların nedeni de “bu topraklara kim maliktir?”in kavgasıdır! Adamların tüm derdi, toprağın hesabını yapmaktır!

   Makedonyalı Büyük İskender’e diyorlar ki Avrupa’yı fethedelim. Adam diyor ki “Avrupa’da toprak mı var! Çok küçük bir toprak Avrupa! Hindistan’a gidip orayı fethedeceğiz, ne kadar büyük bir toprak fethedersen, o kadar büyük bir İmparator olursun!”

   Görüldüğü üzere kafa hep büyük mülkiyettedir!

   Büyük İskender’le ilgili şöyle bir anekdot da aktarılıyor:

- “Derler ki İskender tek gemili bir korsanı yakalatıp huzuruna getirtti ve ona: “Ne oluyor, sen toprak, mal, mülk vs. gasp edip millete zarar verip duruyorsun, bu yaptıkların ayıp olmuyor mu?” diye söyledi. Korsan İskender’e şu cevabı veriyor:

- “Aramızda hiç farkımız yoktur! Yüzlerce gemisi olup binlerce km. yeri işkal edene İmparator, tek gemisi olup bu işi yapana da korsan derler!”

   Gerçekten de aralarında zerre kadar bir fark yoktu! Emperyalin büyüğü küçüğü olmaz.

    İmparator dediğiniz, “yani ben malik olacağım” der ve bunu canı pahasına da yapar! Dolayısıyla kavga, mülkiyet kavgasıdır!

   “Meliklik” ve “malikliğin” karşılığı “mülkiyettir” ve buna karşı verilecek mücadele “özgürlük mücadelesidir!”

   Yani “malik” ya da “melik” diyor ki; “ben senin sahibinim!”

   Bu durum cahiliye döneminde de böyleydi. O dönemdeki adamlar da kölesine; “senin sahibin benim, senin ruhunun da bedeninin de sahibiyim” derlerdi!

   Bu durumun aynısı Batı’da da vardır, doğunun bir benzeri orada da mevcuttur. Yani bu durum yalnızca cahiliye Araplarına has değildir!

   Sparta’daki (Antik Yunan şehri) gelişen olayları tarih kayıt altına almıştır. Burada yapılan isyanlar meşhurdur! Aynen öyle Foça isyanları da meşhur isyanlardandır. Yine öyle Roma’ya karşı yapılan isyanlar da tarihte bilinen isyanlardandır! Buralardaki isyanlar köle isyanlarıdır! Amerika’da yapılan Köle isyanlarını da unutmamak gerek.

   Kölenin efendisi olan adam, istediği gibi kölesini döver-ezerdi, buna karşı kölesi asla sesini çıkartamazdı!

   Bırakın mahkemeye gitmeyi, adam gelip kölesinin kıtlağını kesip kafasını yüzseydi, onun işi bitmiş olurdu!

   Mahkeme, adalet ve köle hakları diye bir şey yoktu! Hayvanlara tanınan haklar, insan olmalarına rağmen kölelere tanınmazdı! Çünkü sen kölesin ve senden doğan da köledir! İşte “din ne işe yarar?” sorusunun cevabı tam da burada verilmelidir!

   İnsanın fıtratının olduğu, onun da köle ya da cariye değil, “insan fıtratı” olduğu dinde geçer.

   “Efenim İslam köleliği kaldırdı mı kaldırmadı mı değil, İslam dini fıtratı böyle tarif ettiğine göre, artık köle ve cariyeliği de ortadan kaldırmış demektir!”

   Mustafa Reşit Paşa Osmanlı’da son köle pazarını kaldırdığı zaman, ünlü sosyolog Aguste Comte, kendisine bir tebrik mektubu yazıyor. Tam o dönemde de Suudi Arabistan’da Osmanlı’ya karşı isyan başlıyor! Sebep; “Osmanlı devleti Kuran’da var olan köleliği kaldırdı ve kafir oldu! Bu kafir devletine itaat etmek gereksizdir” diye!

   Şimdi nasıl bir tarih ve kültürün içerisinden geldiğimizi ve bugün neyin mücadelesini verdiğimizi bir görmemiz lazım!

   Kısaca söylemek gerekirse, İslam’ın Beled Suresi’ndeki o iki ayetinde: ”Sarp yokuşu aşmaya koyulmadı. Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bilirsin?” (Beled:11-12) diye geçen bu cümlelerin içerisinde ne ibadetlerimizden söz ediliyor ne de başka bir şeyden. O ayetlerde iki hedef gösteriliyor ve bugün dünyayı kasıp kavuran da o iki şeydir! Biri “özgürlüklerin verilmemesi”, diğeri de “yoksulluk!” Kuran’ın bütün mücadelesi de bu iki şey üzerinedir!

   Amerikan, Irak ya da Afganistan’a girerken: “Size özgürlüklerinizi vereceğim!” diye giriyor! Evet! Bir -İki milyon insanı Irak’ta ve bir o kadarını da Afganistan’da öldürüp, gerçekten onları özgürlüklerine kavuşturdu!